Hepsi tamam da kendini anlatma kısmı çok zor :))) Annemin anlattığına göre Nevşehir'de çok soğuk bir Şubat ayı yaşanmaktaymış. Babam öğretmen olduğu için yarıyıl tatili için köyden şehre inmişler... Tatil bitip köye gideceklermiş ki dünyaya gelmeye karar mı vermişim yoksa kararım mı verilmiş bilemeyeceğim... 16 Şubat 1976 da merhaba demişim dünyaya şuan yerinde otopark olan Nevşehir Devlet Hastanesinde... Çok hareketli, çok konuşkan bir okul öncesi dönemim olmuş. 5 yaşına kadar hastalıklarla boğuşmuşum. Altın sarısı olan saçlarım ilaçlar yüzünden simsiyah olmuş. Mutasyona uğramışım kimsenin haberi yok :)) İşin komik kısmı annemin hala beni " Sarım " diye sevmesi :))
Babam köyde öğretmenken birleştirilmiş sınıfa "Babaaaaaaaa" diye girip, "Öğretmenimmm" diye çıkmalarımı okul öncesi eğitim aldım diye kabul ediyorum. O zamanlar öğretmenlere saygı olduğu gibi, öğretmen çocuklarına da saygı vardı. Babamın tüm öğrencileri okul sonrası gönüllü bakıcılarımdı. Babamı sevdiklerinden mi, beni sevdiklerinden mi, o dönem çok lüks olan 3 tekerlekli bisikletime binmeyi sevdiklerinden mi bilemeyeceğim :)))
79 aylıkken ilkokula başlamışım :)) İlkokulda okumayı okullar arası gezerek başarıyla tamamlamışım. İlkokulu 4 farklı okulda, 5 ayrı sınıfta ve 13 farklı öğretmen ile tamamladım. Bir çoğunuz bana "Zavallı okul okul, öğretmen öğretmen gezmiş." diye acımışınızdır. Ben ise bu durumun benim için bir şans olduğunu düşünüyorum. Malum benim öğrencilik yıllarımdaki eğitim sistemi tek tip birey yetiştirmeye yönelikti. Öğrenciler kalıptan çıkmış gibiydiler. O kadar çok okul ve öğretmen değiştirince kimsenin beni kalıba sokmaya ne zamanı oldu ne şansı oldu :))) Şimdiki halimi beni kalıba sokamayan tüm öğretmenlerime borçluyum :)))
8 yıllık temel eğitime geçilmeden önce ilkokul 5. sınıfta Anadolu Lisesi sınavları vardı. Nasıl hastayım 1 hafta okula gitmedim. Babam sınav görevi için evden çıkarken anneme " Gidecek hali yoksa gitmesin" demiş. Ve ben sınava gitmeme kararı almışken kapıyı Mustafa DAĞ arkadaşımın çalmasıyla birlikte kendimi sınav salonunda buldum. Sınavın ortasında yorgun düşüp uyuyakaldığımda beni uyandırıp elimi yüzümü yıkayan görevli öğretmenimin de bana çok büyük katkısı vardır. Evde sınavın nasıl geçtiği sorulduğunda "Uyudum" cevabını duyan anne babamın üzüntüsü, sınav sonucu açıklanana kadar sürüyordu. Kazanmıştım Anadolu Lisesini... Bu anektodu yazmamın sebebi bugün İngilizce okuyabiliyorsam, anlayabiliyorsam ve konuşabiliyorsam ve bunları kullanarak değişik ürünler çıkarabiliyorsam bu tamamen Anadolu Lisesinde çocuk yaştayken (11.5) dil öğrenmem ile ilgilidir.
Anadolu Lisesi yıllarım başlarda pek bi parlak değildi. Öğrencilik yıllarımın fetret devri diyorum. Zengin burjuvazinin içinde tek maaşlı devlet memuru çocuğu olarak biraz sessiz geçti ilk yıllarım. Matematik ve fen derslerinde kendimi iyi hissediyordum. Yazılı önceleri soru çözdürmek adına aranan bir öğrenciydim :))) Burada anlatmadan geçemeyeceğim bir dönüm noktası daha var... Fen, matematik eğitimini İngilizce alıyorduk. 6. sınıfta öğretmenimizden daha iyi derecede İngilizce konuştuğumuz için, deftere yazarak geçen bir yıl yaşanmıştı... ( O gün bugündür deftere yazmaktan nefret ederim) 7. sınıfta ise bambaşka bir fen dersimiz vardı. Derste deney yapıyorduk :))) İlk yazılı yapıldığında tüm sınıf dökülürken aldığım 80 ile bir anda tüm dikkatleri çekiyordum. 80 almanın şımarıklığını tahmin edebilirsiniz. Ve hiç unutmam o şımarıklık pahalıya mal olmuş, ikinci yazılı da 30 alarak Fatma AKGÜLLÜ öğretmenin ilk yazılı 80 ikinci yazılı 30 alan öğrenciler kervanına bende katılmıştım. Aslında uyarmıştı öğretmenim ama öğrenci işte dinlemez ki öğretmeni... Asıl dönüm noktası ise bu 30 aldıktan sonra öğretmenim makaralar konusunu anlatmamı, deneylerini yapmamı istedi. Öğretmenimin evde çalışmak için bana verdiği bir kaç makara, dinamometre ve ağırlık takımıdır bana feni sevdirten... Teşekkürler Fatma öğretmenim...
Ortaokul yılları benim teknoloji ile tanışma yıllarımdır. Arabistan'dan gelen teyp ve televizyon atarisi sayesinde teknolojinin ne demek olduğunu öğrenmeye başlamıştım...Ortaokul bitip, liseye başladığımda 15 yaşındaydım... Lise yılları da klasik ergenlik sorunlarıyla geçerken, bir gün tüm Türkiye'de özel radyolar furyası başladı. Türk popunun patlamasıyla benim patlamam aynı yıllara denk gelir. Yerel radyoda radyo programı yapma teklifini aldığım andan itibaren başlayan bir özgüven ki anlatamam... Ayaklarım yerden kesilmişti ama yere inişim çokta geç olmadı. Malum ÖSS "sen çok uçtun in aşağı" dedi. İnmek ne resmen çakıldım. Bir musibet bin nasihatten iyidir demiş atalar ama bunu benim için söylemedikleri kesin :))) Akıllandım mı hayır? Yaz tatillerinde dayımın mağazasında ayakkabı satardım, mağazaya gitmez oldum. Evden kaçtım gizli gizli radyoda değişik isimlerle (Sedat, Bay Soru işareti, Hakan) programlar yaptım... Mikrofonun tozu derler bilenler bilir, bu hobiden bir türlü vazgeçemiyordum, ya da el üstüde tutulmak hoşuma gidiyordu, ya da insanları güldürmek, eğlendirmek hoşuma gidiyordu :))
ÖSS için ikinci yılımdı ve artık bir üniversite kazanmalıydım. Derken Gazi Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliğini kazanmam ile beraber memleketi 14 yıl terki diyar ettim...
Üniversite yıllarında sınıfın en çalışkan öğrencisiydim, vizeler finaller 90'dan aşağı gelmezdi, altta tek ders bile bırakmadım demeyi çok isterdim ama :))) Maalesef sınıftan çok kantinde, okuldan çok konserde, ders çalışmaktan çok maç izlemekte, nadiren girdiğim derslerde not tutmaktan çok, radyo da program yapmaya konsantre olunca üniversite yıllarımın ilk 3 yılında bir anda sınıfın son beşine aday oldum. Hocalarla takışmalar, dersten atılmalar, sürekli alta ders bırakmalar ile ilk 3 yıl kabus gibi gelebilir size ama inanın hayatımın en renkli yıllarıydı :)) Bilgisayar ve internet ile 1996 yılında tanışıyordum... Üniversiteye kendimi fen anlamında değil de kişilik anlamında geliştirmeye geldiğimi düşünüyordum. Taaa ki son sınıfta okulu 4 yılda bitiremezsem babamın canıma okuyacağı aklıma gelene kadar :))) Ve inanmayacaksınız son sınıfta alta dersi bırakın bütünlemeye bile kalmadan geçtim sınıfı :)))
17 Ağustos depreminden 2 gün önce bizim alanda atama yapılmayacağını öğrendiğimizde zaten önceden depremi yaşamıştık... Tüm Türkiye'de 160 öğretmen 1999 yılında atanamadığı için otomatikman uzatmıştık okulu... Yaşadığım üzüntüyü, içimdeki stresi dışa vurmasam da bedenim isyan ediyordu. Apandisitim patladım patlayacam diyordu... Hala saygıyla anarım ameliyatımı yapan Dr. Hakan Oğuz beyi yeni mezun, işsiz, sigortası olmayan bir öğretmendim ve O ameliyat için tek kuruş para almamıştı, narkoz olupta ameliyat olmamış gözüküyorum hala kayıtlarda :)) İşin iyi yanı hastane kayıtlarına göre hala apandisitim var :)))
Sonra işsiz gezmektense radyo programı yapayım dedim :)) Radyo programcılığı, reklam seslendirmesi, belgesel seslendirmesi, gazete muhabirliği gibi ek uğraşlarım olsa da diplomasına sahip olduğum mesleği yapmak için can atıyordum. Bir gün telefon çaldı. Ankara'da bir dersaneden öğretmenlik teklifi almıştım... İşte para kazanarak fen anlatmaya başladığım yıl 2000'di. Dershane, özel ders derken işler rayına oturmuştu :)) Dershane sigortamı yapsaydı, stajyerliğimi başlatsaydı iyiydi ama yapmadılar :))
Dershane tozunu ve kazığını yutmuş bir öğretmen olarak MEB atamalarına başvurdum ve ver elini Aksaray ili Güzelyurt ilçesi Uzunkaya ( Eskinuz) köyü... Yol yol yok, ev ev yok, gidiş geliş yapalım onu da daha başarabilen yok. Taşımalı olan bir köy okuluna 2. kademe açmaya karar vermişler, kurban da bizi seçmişler :))) Başladık bir şekilde göreve, ilk rehberliğim faciaydı. Bir müfettiş geldi bir fırça attı anlatamam, suçum 2000 yılında boşluk doldurmalı, eşleştirmeli, doğru yanlışlı, çoktan seçmeli sınav yapmam :))) Neymiş efendim sınav ya yazılı olurmuş, ya çoktan seçmeli olurmuş o da yıllık planda belirtilirmiş... İlkokul yıllarıma girmediğim kalıba bir müfettiş beni 40 dakika da soktu :))) 2006 yılında müfredat değişip de yeni sınav şekli benim 2000 yılında yaptığım sınavlara döndüğünde bize yeni müfredatın eğitim seminerini veren müfettişte aynı kişi olunca zevkten nasıl dört köşe oldum bilemezsiniz :)) ( İntikam soğuk yenen bir yemektir )
2 yıl boyunca çocuklar öğretmensiz kalacak diye askere gitmeyip bakaya kalmaktan, zırt pırt savunma vermekten sıkıldığım için 2002 yılı mart döneminde askere gittim. Asker öğretmen olarak 2002 yılında Erzurum ili Şenkaya ilçesi Yoğurtçular (Zuart) İlköğretim okuluna atandım. Sınıfta priz olmadığı için sokaktaki direkten elektrik çekilmiş bir sokak prizi ile deney yaptığım köye (imkansızlığa bakar mısınız?) Allah tarafından bir Photoshopcu Vildan hanım gelmişti. Eşi de askerdi O da İstanbul'dan sıkılmış bir yıl doğa ile baş başa kalayım demiş... İyi ki de demiş :))) Photoshop diye bir programın varlığından habersiz olan ben, o programın neler başardığını görünce askerlik biter bitmez bir bilgisayar almaya karar verdim...
Askerlik sonrası 2 yıl daha Uzunkaya köyünde çalıştım, aslında çalıştığımı sanmışım :)) 2004 yılında Aksaray ili Özel İdare İlköğretim Okuluna atandım. Bu okulda geçen 5 yılı yazmaya kalksam neler olur neler... Ama mesleki anlamda kendimi geliştirmem gerektiğini, var olan yeteneklerimi öğretmenlikle birleştirmem gerektiğini bu okulda öğrendim. Bir öğrencimin "Hücre nedir?" sorusuna "Babamın yattığı yerdir." demesiyle tüm meslek anlayışım değişti. Öğrencilere hep nasıl öğretirimi düşünüyordum, onların nasıl öğrendiklerine önem vermeden. Önemli olan onların nasıl öğrendikleriymiş, nasıl öğrenmek istedikleriymiş. Öğrenmek istedikleri yolu bulduktan sonra öğretmenin ne kadar kolay olduğunu anladım. Aslında staja gittiğimdeki hayran olduğum öğretmen olmam gerektiğini, müfettişin istediği öğretmen olmanın bir getirisi olmadığını, takdir aldığım yıl teftiş notu 80 aldığımı hatırladım. Ne yaparsam çocuklarla yapacaktım, çocuklar için yapacaktım... Ben öğretirken eğlenecektim onlar öğrenirken eğlenecekti...
Ve 2007 yılı www.fenokulu.net sitesiyle tanıştım. Ve fenokulu google grubu ile. Başta deneme amaçlı hazırladığım İngilizce'den çeviri animasyonlar sevilince grup ile paylaşma kararı aldım. Gruptaki arkadaşların desteği ile çalışmalarımı çeşitlendirme kararı aldım... Yazılı soruları, ders videoları derken bir anda hangi seminere, hangi eğitime, hangi toplantıya gitsem fen öğretmenlerinin ismen çok iyi tanıdığı bir öğretmen olmuşum :)) ( Bu yazının tamamını okuyanlar çok daha iyi tanımış oldular :))
2009 yılında Nevşehir İli Derinkuyu İlçesi Cumhuriyet İlköğretim Okuluna atandım. 14 yıllık terki diyar nihayet bitmiş memleketime gelmiştim...
Memleket havası bana yaramıştı :)) Kim 500 Puan İster? oyunu Nevşehir’de ortaya çıktı. Bir çoğunuz bu oyun ile beni tanıdınız. Çok hoşuma giden bir anımı paylaşmak istiyorum. Niğde'de Matematik ve Fen Kongresindeyiz, bir minibüs akademisyen ile şehir turu yapacağız. Madem gün boyu beraberiz tanışalım dedik... Minibüste sadece bir tane çocuk vardı ve ben kendimi tanıttığımda "kim 500 puan isteri yapan Fatih GİZLİGİDER misiniz" dediğinde nasıl mutlu olmuştum anlatamam... Ardından eklemez mi " Ben bileşiğin ne olduğunu bu oyunla öğrendim diye" değmeyin keyfime :)) O andır işte bütün yorgunlukların gittiği her şeyin para olmadığını iliklerine kadar hissettiğin an.
Bu arada internet üzerinden çalışmalarımı paylaşmanın getirisi olarak Bir yayınevinden soru bankası kitabı yazma teklifi de aldım... Haziran 2010'da 6,7 ve 8. sınıf olmak üzere 3 tane soru bankası kitabında adım yazılıydı... Acemilik eserimdi, dönemin şartlarından dolayı pek duyulmadı bile...
2007 yılında çeviri yaparak başladığım animasyon işinde, 2011 yıllında kendi kodlarımı yazarak, tamamen bana ait olan ürünler çıkarmaya başladım. 5 yılda 200 tane flash fen animasyonu hazırladım... ( Bunlardan 173'ü şuan bu sitede yayınlanmaktadır.)
3,5 yılımı tamamladığım okulum artık bir ilkokul ama 3 yılda bir çok güzelliği de onlarla yaşadım. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi ve Doğa Koleji'nin katkısıyla hazırlanan Yeni Nesil Eğitim Konferansında "Kim 500 Puan İster? oyunu ve eğitime katkıları" konulu sunu, 2012 yılında Fen ve Teknoloji Öğretmenleri Paylaşım Toplantısında "Etkili ve Eğlenceli Fen ve Teknoloji Dersi Anlatımı" konulu sunularım oldu. Özellikle paylaşım toplantısında bir çok akademisyen ile aynı posterde adımızın yer alması torunlarıma anlatacağım hoş birer anı olacak :))
2016 yılında ise bir Razaman Günü oruçlu iken Murat Temelci ile tanıştım. İlk yazarlık deneyimimdeki hüzünlerden dolayı "Yazmam da yazmam" diye diretirken bir baktım ki "Çanta Yayıncılık" ile kitap yazma anlaşmasını yapmışım. Ki O dönem büyük kızım Ceyda da "TEOG" sınavına girecekti. Dedim hem kızıma hem diğer öğrencilere destek için iyi bir kitap yazayım. İlk kitap çok sevilip çok beğenilince yazmaya devam edeyim dedim ve şu an basılı olan 12 adet soru bankası, deneme kitabım var...
Birsen Tunç Gizligider ile evliyim Ceyda ve Ahsen İdil adında iki tane kızım var :)) Fen öğretmeni oluşum, eğitim ve teknolojiyi kullanmam ile alakası olmadığı için özel hayatımı pek anlatmadım :))
Size hayatımı etkileyen dönüm noktalarından bahsettim. Umarım sizlerinde hayatını etkileyen dönüm noktaları olur.
Hepimize göre fen hayattır, benim ise hayatım fen :))